John Fowles'in ilk romanı olan Magus-Büyücü'de, bir Yunan adasına giden genç bir öğretmenin başından geçen gizemli olaylar bir film tadında anlatılmaktadır. Kitabın yarattığı metafor insanın başını öylesine döndürüyor ki, sanki kitap sizi yutuyor. Kitabı elinizden bırakmayı hiç istemeyeceksiniz. Tatil mevsimi de yaklaşmışken harika bir plaj arkadaşı olacak cinsten bu kitabı hemen edinmenizi tavsiye ediyorum.
Kitabın özeti;
Oxford mezunu, akıllı bir genç olan Nicholas Urfe, Londra'da
bir partide Avustralyalı bir kız olan Alison Kelly ile tanışır. Alison ile
ilişkisinin ciddileşmesinden korkan Nicholas, bir Yunan adası olan Phraxos'ta
İngilizce öğretmenliği yapması yönündeki teklifi kabul eder ve oraya taşınır.
Böylece umduğundan daha hızlı gelişen ilişkisinden kaçabilir. Bir Akdeniz
adasında yalnız kalan adam çok sıkılır ve depresyona girer. Bu sıkıntılı
günlerde de uzun yürüyüşlere çıkar. Yürüyüşlerinin birinde Maurice Conchis
isminde, II. Dünya Savaşısırasında Nazilere yardım ettiği iddiaları olan zengin
bir Yunan ile tanışır. Conchis, evinde yalnız yaşamaktadır.
Nicholas bir anda kendini Conchis'in psikolojik oyunlarının,
hayat hakkındaki paradoksal fikirlerinin, gizemli kişiliğinin içinde bulur. İlk
başlarda bu tanrıcılık oyunu Nicholas'a şaka gibi görünür fakat olaylar gelişip
büyüdükçe Nicholas'ın neyin gerçek neyin sanal olduğunu anlama yeteneği
kaybolmaya başlar.
Tercihi ve bilgisi dışında bu oyunun bir oyuncusu olur ve
Nazi işgali canlandırmalarının, absürd de Sade oyunlarının, Yunan mitolojisi
parodilerinin Conchis'in değil, kendi yaşamının bir parçası olduğunu fark eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder