10 Şubat 2015 Salı

2.HİKAYE


Gece saat 22,00 de, Omni 3 ve Tosun okulun bahçesinde buluştular.  Omni 3, Tosun’u selamlamak istedi ancak Tosun’un antenleri olmadığı için yapamadı, çünkü Neptünlüler sadece antenlerini temas ettirerek selamlaşmaktaydı.  Tosun da, Omni 3 e sarılmak istedi, ancak yapamadı çünkü Omni 3 bir uzaylıdan çok sevimli hayalet Casper formunda saydamsı bir şeydi ve ona sarılmak nerdeyse imkânsız görünüyordu. Kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra Omni 3, Tosun a bir şey uzattı. Bu şey plastik bir yara bandına benziyordu. Tosun, verici olduğunu anladığı şeyi aldı ve alnına yapıştırdı. O andan itibaren Omni 3 ile Tosun iletişime geçebildiler.

Omni 3 “tam hayalet ettiğim gibisin” derken, Tosun “çok acayip bişeymişsin dostum, kocaman bir jöleye benziyorsun, gece gece iştahımı açtın ” diyordu.  İlk çekingenliği atan yine Tosun oldu. Omni 3 e bisikleti ile etrafta tur atmayı teklif etti. Omni 3 bu teklifi sevinçle kabul etti. Birlikte Tosun’un bisikletine atladılar. Issız ve karanlık caddelerde, saatte 28 km hızla (Tosun için müthiş bir hızdı) uçarcasına gezdiler.
Tosun tüm gücü ile pedal çevirirken bir yandan da mahallesini tanıtıyordu OMNİ’ye.
Burası benim oyun parkım, çok iyi basket oynarım ancak diğer erkek çocukların aksine futboldan pek anlamam. Şurası pastane, çikolatalı kurabiyeleri ve pastaları mükemmeldir. Diğer tarafta çeşmeyi göreceksin, 1850 yılında yapılmış tarihi bir eserdir, yazın bisiklet turlarımızın mola durağıdır burası. Eskiden aşıklarda bu çeşme başında buluşurlarmış ama artık McDonalds ta buluşuluyor. Şurası da mahallemizin ibadet yeridir, babam her Cuma gelir, bende büyüyünce onunla birlikte gideceğim. Mahallemizin kütüphanesi de tam orada, içinde çok güzel kitaplar, dergiler var, bazen satranç oynamak içinde buraya takılıyoruz. Ancak kütüphaneci teyze çok sinirli bir insan hiç şakadan anlamaz, mesela geçen yaz su tabancası ile içeri daldık ve eller yukarı diye bağırdık, korkup bayılınca ayılması için tabancadaki suları üzerine boşalttık, sen misin bunu yapan eline terliklerini alıp bizi kovalamaya başladı. Tam 3 ay kütüphanenin önünden geçemedik, o kadar yani… Düşün ki su tabancasından bu kadar korktu, lazer kılıcımı görse ne yapardı bilmiyorum.

Orası, burası, şurası derken, artık Tosun’un bacaklarında derman kalmamıştı, evden o kadar uzaklaşmışlardır ki nasıl döneceklerini kara kara düşünüyordu. Omni 3 verici sayesinde onu düşündüren bu durumu farketti.  Ve “merak etme dostum ben seni de bisikletini de eve kadar ışınlarım diyerek karşılık verdi. Tosun acı acı gülümsedi ve “dostum madem ışınlamayı biliyordun o halde ne diye beni 3 saattir yoruyorsun, buraya da ışınlanarak gelseydik ya” diye karşılık verdi. İkisi de Tosun’un bu düşüncesine kahkahalarla gülmeye başladılar. Aman Allah’ım  o  nasıl gülüştü öyle, Omni’nin karnı resmen fokur fokur kaynıyordu., Tosun’un bu duruma daha çok gülesi geldi  ve nerdeyse baygınlık geçirene kadar güldü. Ne güzel bir başlangıç yapmışlardı. En güzel mektuplarında bile bu kadar eğlenmemişlerdi, bizzat karşılaşmak gerçekten muhteşem bir şeydi.

Omni 3 evin koordinatlarını saptadıktan sonra, Tosun, Tosun’un bisikleti ve kendini, Tosun un odasına ışınladı. Tosun un kocaman dünyasının sığdığı, küçücük odasında birlikteydiler, Omni, Tosun ve Tosun un çamurlu bisikleti. Tosun bu duruma bir çığlık attı. “Halam pis bisikleti odama aldığımı görürse beni bir daha asla Mert lere göndermez en az 1 ay ceza alırım” diye söylendi. Omni 3 hemen bisikleti tutarak bahçeye ışınladı ancak bu sefer kendisi de bahçeye gitmiş oldu. Tosun pencereden başını uzattı ve fısıldayarak “Hey sen napıyorsun, biri görecek çabuk geri dön” dedi. Omni 3 kendini tekrar odaya transfer etti ancak bu ışınlama işi bir hayli yormuştu OMNİ yi ve yere yığıldı, uyku durumuna geçti. Tosun da yavaşça yatağına kıvrıldı, heyecandan pır pır eden kalbini sakinleştirmeye çalıştı ve ancak 1 saat sonra uyuyabildi.  Tabi buna uyumak denirse her 15-20 dakikada bir kalkıp arkadaşını gözlüyordu. Yarı uykulu yarı uyanık geçen gecenin sonunda, nihayet güneş doğdu. Omni 3 yerinden fırlayarak Tosun un yatağına girdi, güneş ışığı onu bir hayli tedirgin etmişti. Ne de olsa Güneşe en uzak gezgenden-Neptün’den gelmişti. Tosun arkadaşına hayretle baktı çünkü Omni 3 gece göründüğünden de saydam bir hal almıştı.  Sevgili Omni 3 üzerine su dökülse eriyecekmiş gibi duruyordu.  İç organları yoktu, gözleri antenlerinin üstündeydi. Ağzı zaten yoktu. Gece fark etmediği birçok detayı şimdi fark ediyordu Tosun.  Omni 3 ona dönerek “korkma su dökülse de erimem” dedi. Tosun “neeee, nasıl yani, sadece düşünmüştüm ama, sen düşüncelerimi mi okuyorsun” diye tepki gösterdi. Omni, Tosun’un elini alıp, alnına götürdü, plastik bant hala ordaydı. Tosun ve Omni 3, bu duruma kıkırdadılar. “Bu kadar tembellik yeter” dedi Omni 3 “yapılacak çok şey ama bir o kadarda az zamanımız var”.  Tosun şimdiden ayrılık için kaygılanıp üzülmeye başladı. Onu teselli etmek yine Omni’ye düşmüştü. Dostum seninle öyle harika şeyler yaşayacağız ki belki bir insanın 70 yılda yaşamadığı kadar macerayı sana 3 günde yaşatacağım, dedi.
Tosun un yüzü yeniden gülmeye başlamıştı.
Omni, Tosun’a dünyadaki en gizemli yerlerden birine gitmek istesen nereyi seçerdin diye sordu? Tosun hiç düşünmeden “piramitler” diye bağırdı. Çok yakın bir zamanda kütüphanede piramitleri konu alan bir kitap okumuştu. Dünyanın 7 harikasından biri olan ve hayatta kalmayı başaran tek eser (diğer 6 harika yokolup gitmişti) KEOPS piramidiydi. Kitapta bu yapının 4000 yıl boyunca dünyadaki en yüksek yapı unvanını korumayı başardığı belirtilmişti. Teknolojik hiçbir alet- makine kullanmadan insan gücü ile yapılan ve 138 metre yükseklikte devasa eseri görmek bile Tosun için zamanda yolculuk yapmak gibi olacaktı.
Ama böyle bir yolculuğa çıkmadan önce iyi bir besin takviyesi yapmak gerekecekti. Tosun, OMNİ’den en yakın pizzacının koordinatlarını bulmasını ve kendilerini oraya ışınlamasını istedi. Omni antenlerini havaya kaldırdı ve etrafta bir sürü yiyecek bitki gördüğünü söyledi. Tosun “böööö, şaka yapıyor olmalısın” diyerek arkadaşına düşündüğü şeyin imkansız olduğunu hissettirdi.
Omni en yakın pizzacının koordinatlarını indirdi ve kendilerini oraya ışınladı. Omni’nin ışınlanma yeteneği, pizzacıyı gören Tosun’a da geçmiş olmalıydı, Tosun 1 saniye gibi kısa bir sürede kendini pizzacıdan içeriye attı.  Maxi boy pizza ve litrelik kolayı kaptığı gibi soluğu OMNİ’nin yanında aldı. Bir banka oturdular, Tosun nefes bile almadan koca pizzayı götürürken, OMNİ hayretle arkadaşını izliyordu.  Bu büyük mutluluktan mahrum olduğu için üzülmüştü,  bir sindirim sistemine sahip olsaydı arkadaşı ile bu mutlu anı paylaşabilirdi. Ama o anda Tosun’da OMNİ’nin bir sindirim sistemi olmadığı için son derece mutluydu çünkü pizzasını paylaşmak zorunda kalmamıştı J
Yemekten sonra mayışan Tosun’un aksine OMNİ 3 bir sonraki gezi rotasını planlıyordu.  Arkadaşı ile birlikte Keops Piramidini ziyaret etmek müthiş bir deneyim olacaktı.
Omni arkadaşını dürttü. Tosun gerçekle hayal arasında bir yerlerde geziniyordu. Önce OMNİ’nin gerçek olduğunu algılamadı, rüya gördüğünü sandı, OMNİ’nin antenlerinden tuttu ve sıktı, OMNİ  “napıyorsun bırak antenlerimi” diye bağırınca, “oleyyyy gerçeksin, rüya değilmiş” diye etrafta dans etmeye başladı.  Omni dünyadaki en çılgın çocukla arkadaş olduğu için son derece memnun bir şekilde “hadi dostum uyuyarak zaman kaybediyorsun, daha görülmesi gereken çok şey var” dedi.
OMNİ, Tosun’un elini kavradı ve doğruca Keops Piramidine ışınlandılar.
Keops’ un önünde bir zeytin tanesi kadar küçücük kalmışlardı. Tosun bu heybetli yapının karşısında ancak “Aman Allah’ım” diyebildi.  MÖ 2551 yılında yapıldığı varsayılan piramidin gerçek yaşını bulmak için Tosun hemen bir hesap yaptı “şimdi 2014 yılında olduğumuza göre MÖ 2551’i de toplarsak 2014+2551=4565 yıl, ohhhaaa ya” diye çığlık attı.  Devasa taş bloklar 4500 yıldır, her türlü doğa olayına karşı direniyordu, Tosun çok etkilenmişti.
Piramidin dışı ile yeterince ilgilenmişlerdi, Tosun artık içine girmek için sabırsızlanıyordu.  OMNİ yine elini arkadaşının kalbinin üstüne koydu “acele ediyorsun hissetmiyorsun” diyerek ona terapi yapmak istedi. Tosun gözlerini kapadı, derin bir iç çekti “evet hissediyorum,  Keops mezarından çıkmış bize doğru geliyor, elinde de karşılama hediyesi olarak bir kutu pizza ve 2,5 litrelik kola var”  OMNİ, arkadaşının ensesine bir şaplak  patlattı, “dalgamı geçiyorsun sen” Tosun büyük bir kahkaha patlattı, “bakıyorum enseye tokat çakmayı da öğrenmişsin, harbi dünyalı oldun artık”. Omni antenlerini Tosun un kafasına sürttü, Tosun’un kendisini bir dünyalı gibi görmesi onu çok mu çok mutlu etmişti J

Yaşanan duygusal anı bozan yine Tosun oldu, “hadi bizi piramidin içine ışınla”  diyerek OMNİ yi çekiştirdi.. Omni ışınlanırken Tosun’un elini tutmadığı için farklı odalara ışınlandılar. Piramidin içine girmek için sabırsızlanan Tosun, piramidin içinde OMNİ yi kaybedince resmen dehşete kapıldı.  Tosun tam da Kral Odasının ortasına düşmüştü. Lahit-mezar birkaç metre uzakta durmaktaydı. Tosun’un içi ürperdi. Firavunun mumyalanmış cesedi ve tüm hazineleri biranda gözünde uçuştu..Rüyalarında bile göremeyeceği bir macera yaşıyordu ama bu macera küçük kalbini fena halde sıkıştırmıştı, çığlıklar atarak koşmaya başladı. Tam büyük galeriye çıkmıştı ki, dostu OMNİ onu karşıladı. Kraliçe Odasına düşen OMNİ, Tosun un panikleyeceğini tahmin ederek hemen onu aramaya başlamıştı. OMNİ’yi karşısında gören Tosun, gözündeki bir damla yaşı silerek “burası da amma tozlu, alerjimi azdırdı” diyerek korktuğunu gizlemeye çalıştı. OMNİ “ doğru ya alerjin vardı senin, alerjinin tekrar azmaması için hiç ayrılmayalım olur mu” diyerek hafiften tebessüm etti.  İki arkadaş birlikte piramidi gezmeye başladılar.
Piramidin içini dolaşırlarken Tosun “OMNİ’ciğim, piramitleri esasen uzaylılar yapmış, öyle mi? “diye sordu. OMNİ bu soru karşısında şaşırmış bir ifade ile “dostum Siz insanlar harikulade şeyler yapabilmenize rağmen,  yine de kendi yaptıklarınıza inanmaz, hep dünya dışı güçlerde yanıt ararsınız” dedi.  Tosun cevabını almıştı ve gülümsedi.  Onlar birbirlerine gülümseye dursunlar,  piramidin içinde yalnız olmadıklarını anlamalarına sadece birkaç saniye kalmıştı. OMNİ’nin hassas antenleri havaya dikildi ve 360 derece döndüler. Tosun ters giden bir şey olduğunu anlayarak arkadaşına iyice sokuldu. O sırada piramidin tepesinden içeri bir ışık huzmesi süzüldü, ışık huzmesi gittikçe toplanarak bir enerji topuna dönüştü, top deli gibi havada dönerken bir akım oluşturdu ve bu akıma kapılan Tosun ve OMNİ’nin ayakları yerden kesildi.  Havada uçmaya başlayan Tosun çığlıklar atıyor, OMNİ’den yardım istiyordu ancak OMNİ hiç telaşlı görünmüyordu, beyin dalgalarını kullanarak Tosun’a sakin olmasını ve uçuşun tadını çıkarmasını söyledi. Bir süre sonra enerji topu dönmeyi bıraktı, yere kondu ve Tosun’la OMNİ  tam da popo üstü düştüler.  OMNİ yine karnından hakır hakır gülerken bir taraftan da antenleri ile topu okşuyordu, birbirlerini tanıdıkları anlaşılıyordu.  Tosun çok şaşkın bir şekilde “neler oluyor?” diye sordu. OMNİ “seni en yakın dostumla tanıştırayım HOPTİRİK 360, senin anlayacağın biçimde söyleyeyim, sizde köpek neyse bizde de hoptirikler odur, yani benim evcil hayvanım gibi düşünebilirsin” Tosun derin bir iç çekti “aaah o konuya hiç girme ailemi hala bir köpek almaya ikna edemiyorum” dedi.  “iyi ama buraya nasıl geldi, bizi nasıl buldu?” diye devam etti Tosun.  Hoptirikler in bir çeşit uçan gaz bulutu olduğunu (helyum gibi) ve istedikleri zaman yoğunlaşıp var oldukları, istedikleri zaman hafifleyerek yok olduklarını anlattı OMNİ. Tosun’da bu neşeli varlığı çok sevmişti, hatta ondan bir tane kendisine hediye etmesi için OMNİ’ye yalvarmayı planlıyordu. 
Keops’da sadece birkaç saattir bulunmalarına rağmen, piramidi bir hayli benimsemişlerdi. Özellikle Tosun “şuraya bir büfe açsak, gelen giden ziyaretçilerin karnı doysa” diyecek kadar piramitle bütünleşmişti. 3 kafadar büyük galeriden tekrar Kral Odasına doğru ilerlerken, arkalarında onları takip eden bir gölge vardı. Omni nin hassas antenlerinin bu varlığı algılamaması, piramitin taşlarının yapımında kullanılan kireçtaşından kaynaklanıyordu. Kireçtaşının yapısındaki kalsiyum karbonat tuz, OMNİ nin antenlerindeki ultrasonik ses dalga alıcısını engelliyordu. Bizimkiler kendi aralarında şakalaşarak Kral Odası’na girmişlerdi. Lahit-mezar, Tosun’un ilk gördüğünden daha küçülmüştü sanki. OMNİ gülümsedi, “yalnızken hissettiğin korku gerçeklik algını değiştirdi, bu sebeple Lahit-mezar sana olduğundan 3-4 kat büyük görünmüştür” Tosun ilk defa korktuğunu kabul etti ama kimseye de bundan bahsetmemesi için OMNİ’yi sıkı sıkı tembihledi, sanki OMNİ’nin başka dünyalı arkadaşı varmış gibi… Lahit in dibine kadar gelen Tosun Lahite 3 kez vurdu “heyyy kimse var mı orada” sesi o kadar cılız çıkmıştı ki, kendi bile duymakta zorluk çekmişti. Birden 3 adet tak tak sesi duydular. Tosun, OMNİ’nin kendisine şaka yaptığını sandı ve arkadaşına dönüp “hiç komik değil dostum” diye sitem etti. OMNİ “hayır ben değildim” diyecekti ki, o esnada odanın içi kararmaya ve soğumaya başladı. Tosun gözlerini kapattı ve OMNİ ye sığındı. OMNİ şaşkın şaşkın odadaki esrarengiz varlığı algılamaya çalışıyordu. Tosun korkuyla fısıldadı “Firavun KHUFU nun hayaleti olmalı, ne yapacağız şimdi?” OMNİ Tosun’un önüne geçti ve hayalete “biz dostuz, mezarına zarar vermeyeceğiz, hazinenin peşinde de değiliz” dedi. Karanlık dağıldı ve yerini beyaz bulut gibi görünen KHUFU nun hayaleti aldı. Hayalet son derece asil bir tonda “ İnsanoğlu yıllardır mezarımda rahat yatmama izin vermedi. Her çeşit hırsla karşılaştım, kimi ünlü olmak, kimi zengin olmak, kimi dünyanın sırlarına ermek için mahremiyetimi paramparça etti. Ama sen onlardan değilsin. Sen bizden de değilsin. Kimsen sen?”
Tosun konuşmanın “bizden de değilsin” kısmına takılmıştı, usulcacık “biz derken kimi kastetmiştiniz? diye sordu Firavun Khufu’ya.
Khufu onu duymuştu, bir el hareketi ile “biz” dediği ailesini Kral Odasına çağırdı. 2 karısı 9 oğlu ve 15 kızının hayaleti babaları Khufu nun yanında boy boy sıraya girdiler. Tosun “hiiiiiiiii, zalim firavun yetmezmiş gibi tüm çocukları da geldi, son duanı et OMNİ son duanı” dedi ve korkudan bayıldı.
Ayıldığında OMNİ yi yanı başında elini alnına koymuş, kendisine enerji verirken buldu. “Nerdeyiz, öldük te cennete mi gittik yoksa????” Hayır dedi OMNİ “sen öyle korkup bayılınca, üçümüzü de tekrar Türkiye ye ışınladım” Tosun ayağa fırladı “Hay ben senin.. düdük OMNİ, en başında ışınlasaydın ya bayılmamı neden bekledin” OMNİ arkadaşının tepkisi karşısında çok şaşkındı “şey ben, macera, yani seversin sandım, yani bilemedim o kadar korkacağını” diyerek kem küm etti. Tosun sakinleşmek için kafasını, bulduğu su dolu bir kaba soktu, cidden çok korkmuştu, “ben böyle maceranın…” diye geçirdi içinden. Omni çok mahçup olmuştu. Sakinleşen Tosun, uzaylı dostunun (olmayan) kalbini kırdığını fark etti. Onun yanına gitti ve “çocuklarımın çocuklarına dahi anlatacağım harika bir maceraydı, ufak bir baygınlık geçirmiş olabilirim ancak anlatırken her detayı hatırlamam da gerekmez değil mi” diyerek göz kırptı. Omni, Tosun’un normalleşmesine sevinmişti ona bu kötü anıyı nasıl unutturacağını iyi biliyordu. Bir çocuğun dünyada görmeyi isteyeceği en büyük eğlence parkı Disneyland’dı aklındaki yer.
Ve doğruca, Los Angeles’a, Disneyland ın bulunduğu Anaheim kentine ışınlandılar. Tosun gözlerini açtığında masal kentte olduğuna inanamadı ve kendini tutamayarak kocaman bir çığlık attı. Sonrada kendi etrafında dönerek garip bir dans yapmaya başladı, hem tepiniyor hem de hebele hübele diye bir şarkı söylüyordu. OMNİ, arkadaşını kendini getirmek için yüksek bir beyin dalgası gönderdi. Kafası cızırdayan Tosun, dansı bırakarak “tamam tamam geri geldim” diyerek OMNİ nin boynuna atladı. Tosun hayatında ilk defa yiyecek bile düşünemiyordu. OMNİ “dostum. Siz dünyalı çocuklar ne kadar şanlısınız” diyerek iç geçirdi “keşke Neptün’e dönmek zorunda kalmasam hep Tosun la dünyada takılsam” diye düşündü. Arkadaşının karamsar duygularını dağıtmak isteyen Tosun hemen konuya girdi  “bak kardeşim bu Disneyland tam 4 dört ana bölümden oluşuyor. Birinci bölüm Adventureland bir ormandan oluşur ve Indiana Jones ve Forbidden Eye bölümleri görülebilir. İkinci bölüm olan Frontierland bir vahşi batı havası oluşturur. Üçüncü bölüm olan Fantasyland Disney'in favori karakterlerini içinde barındırır. Son bölüm olan Tomorrowland ( Gelecek Alanı ) ise gelecekle ilgilidir. Şimdi nerden başlamak istersin?” Omni “hepsi birbirinden cazip görünüyor en iyisi sen içinden dördünü de arka arkaya say ben sana dur dediğimde hangisinde durursan ondan başlarız” dedi. Tosun hangisinden başlayayım derken Omni “tamam dur” dedi ve Tosun “ama dostum daha saymaya başlamamıştım” diyerek yeniden sayma işine girişti. Omni “başladın mı artık dur diyebilir miyim” diye sorduğunda Tosun kafa salladı. Ancak OMNİ kafa sallamanın ne anlama geldiğini bilmediği için, öylece bekledi. Tosun hem içinden sayıyor hem de artık sövüyordu. Baktı ki OMNİ’nin dur diyeceği yok, “bu böyle olmayacak en iyisi ben senin antenlerini düğümleyip seni bir güzel çevireyim sen iyice yönünü şaşırdıktan sonra dur dediğimde hangi yöne bakarak durursan o taraf gideriz” dedi. OMNİ kabul etti. Tosun, Omni’yi bir güzel döndürdü ve dur dediğinde OMNİ nin yönü Adventureland’e bakıyordu. “OFFF çok şükür” dedi Tosun. Adventureland’ e adım attıkları andan itibaren Afrika ormanlarına girmiş gibi hissettiler. Sanki bir aslan koşarak önlerinden geçip bir geyiği avlayacakmış gibi duruyordu. Tosun’un aklını okuyan OMNİ gülümsedi ve “dikkat edelim de bizi avlamasın “ dedi, ikisi de kıkırdadılar. O esnada bir kükreme duymasınlar mı? İkisi de buldukları en yüksek ağaca hızla tırmanmaya başladılar. Yerden bir hayli yükseğe çıkmışlardı ancak yine de korkudan tir tir titriyorlardı. Tosun “hadi sen yine iyisin, aslan kardeş seni görünce bir şeye benzetemeyecek direkt bana saldıracak” dedi. Omni gülmemek için kendini zor tuttu, çünkü Tosun çok ciddi söylemişti, komiklik yapıyor gibi durmuyordu. Bir mi yoksa iki saat mi geçmişti bilmiyorlardı ancak o süre zarfında bir daha kükreme duymamışlardı. Yavaşça aşağıya indiler, son derece ürkek adımlarla yol alıyorlardı. Ki birden önlerine bir grup çocuk çıktı, hem Tosun hem de çocuklar “hiyyaaaa ne oluyor be ya” diye bağrışmaya başladılar. Şaşkınlığını atan çocuklardan biri “yahu hayalet bile yapmışlar, adamlar çok başarılı” diyerek, OMNİ nin yanına geldi ve orasını burasını mıncıklamaya başladı. Tosun aradığı cevabı bulmuş bir şekilde “tam da üstüne bastın bu arkadaş Casper ın abisi Jasper olur” diyerek durumu kurtardı ve çocuğu OMNİ’nin yanından uzaklaştırdı.

OMNİ, Tosun ve Hoptirik hızla ormanın içine daldılar, Onları Kaptan Jack karşıladı. Kayıp hazineyi bulmak için kendisine ve korsanlara yardım etmeleri için davet etti. Omni en az kendisi kadar tuhaf görünen Kaptan Jack’i çok sevmişti, Tosun’a fikrini bile sormadan Kaptan Jack in peşine takıldı. Tosun’la Hoptirik te mecburen ikisinin ardı sıra koşturmaya başladılar. Korsanlar, misafirleri ile gelen Kaptan Jack’i saygıyla selamladılar. Tosun, Kaptan Jack’in otoritesinden çok etkilendi ve kendisini onun yerine geçmiş olarak hayal etti. Hayalinde, tüm korsanlar etrafında pervane oluyor, Tosun ise tek bir hareketi ile denizdeki dalgaları dindiriyor, gürleyen göğü susturuyor,  şiddetle esen fırtınayı dizginliyordu. Tosun gemisini azgın sulardan korurken, güzeller güzeli Flora, yanağına bir öpücük kondurarak Tosun’u ödüllendiriyordu. Tosun’un düşüncelerini okuyan OMNİ onu hayal dünyasından çekip çıkardı ve hazineyi bulmaya konsantre olmasını tavsiye etti. Kaptan Jack, Tosun, Omni, Hoptirik ve korsanlar masanın etrafında bir çember oluşturdular, büyük haritayı incelerken bir taratanda buldukları ipuçlarını birbirleri ile paylaşıyorlardı. Omni gördüğü bu en ilkel harita karşısında şaşkınlık içindeydi. Ne yörünge, ne koordinat, ne enlem, ne boylam hiçbir bilimsel veriye dayanmıyordu. Harita, 5-6 ağaç, minik bir ada ve bir sandıktan oluşuyordu. Tek ipucu adanın çiçek şeklinde olmasıydı. Omni dünya haritasını uydu aracılığı ile taramasına rağmen çiçek şeklinde bir ada bulamamıştı. Tosun “en iyisi biraz yemek yiyelim, kafamız çalışsın yahu, yemekte ne var?” diyerek tüm korsanların homurdanmasına sebep oldu. Hazinenin peşinde koşmaktan uzun bir süredir aç kalan korsanlarda durumu protesto etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Bir isyanla karşı karşıya olduğunu anlayan Kaptan Jack “tamam, tamam akşam güzel bir yemek yiyeceğiz ancaaaak asıl şölen hazineyi bulunca bunu da aklınızdan sakın çıkarmayın” diyerek herkesin gönlünü yapmasını bildi. Geminin yemek odasına geçtiklerinde mis gibi ızgara balık kokusu gelmeye başladı. Tosun’un resmen gözü dönmüştü, Kaptan Jack’in oturmasını beklemeden kendini sandalyelerden birine attı, korsanlardan biri onu tutup kaldıracak oldu ancak Kaptan Jack el hareketi ile korsanı engelledi, belli ki misafirinin yemek konusundaki zaafiyetini hoş görmüştü. Yemek harikaydı, Tosun patlayıncaya kadar yemişti, tam bedenini tatlı bir uyuşukluk sarmışken korsanlardan birinin bet sesi ile şarkı söylemeye başlaması ile sandalyesinden hopladı. Tosun’un bu ani sıçrayışı masada bulunan herkesi kahkahalara boğdu. Eğlence daha yeni başlıyor dedi Kaptan Jack ve kılıcını çıkardı, karşısına geçen bir başka korsanla dövüşmeye başladılar. Kılıçlar şakırdıyor ikisi de sıçraya sıçraya masaların, sandalyelerin üzerinde geziyorlardı. Tosun ve OMNİ bunun bir şov olduğunu kısa sürede anladılar. Birbirlerine zarar vermeyeceklerini anladıkları korsanları keyifle izlemeye devam ettiler. Şovun sonunda kaptan Jack reverans yaparak, artık yatma vaktinin geldiğini belli etti. Çocukları bir korsanın refakatinde kamaralarına gönderdi. Tosun yatağına uzandığında hayatında yaşadığı en muhteşem günün bitmemesi için uykuya direniyordu. Öyle ki yarı uyur yarı uyanık bir vaziyette iken kendisini çiçeklerle dolu bir adada gördü bu ada Ayvalık ta bulunan nergislerle dolu Çiçek Adasından başka bir yer değildi. Haritada ada şifreli olarak çiçek şeklinde resmedilmişti ancak ada çiçek şeklinde değildi. Çiçeklerle dolu olan ve adı çiçek adası olan bir yerdi evet Tosun bundan yüzde yüz emindi. Hemen OMNİ’yi uyandırdı “dostun Kaptan Jack’i kaldırmalıyız ada’yı buldum, nerde olduğunu asla tahmin edemezsin” diye çığlıklar atıyordu. Omni gerçektende anlayamamıştı, antenleri uydu ile bağlantıya geçip her çeşit dünya haritasını taradığı halde bulamamışken, Tosun nasıl oldu da adayı bulmuştu??? Daha fazla merakta kalmamak için Tosun un peşine takıldı.
Kaptan Jack’in kamarasına geldiklerinde kapıda bekleyen korsanın fosur fosur uyuduğunu gördüler ve ona bir şaka yapmaya karar verdiler. Tosun iyice eğildi ve korsanın yüzünü saçı ile gıdıklamaya başladı. Korsan burnuna bir sinek konduğunu sanarak burnunun üstüne bir tane patlattı. Tosun devam etti, saçını bu sefer boynuna doğru sürtmeye başladı, korsan bir tanede boynuna şaplak indirdi. Tosun’la Omni gülmemek için nefeslerini tuttular. Tosun tam saçını korsanın kulağına sokmuştu ki, korsan Tosun’u saçından tuttuğu gibi yere yatırdı “bana bak Tosuncuk, seni şuracıkta kıtır kıtır doğrayabilirim” diye kükredi. Şakanın dozunu kaçırdıklarını anlayan Tosun ve OMNİ çok korkmuşlardı o sırada Kaptan Jack yatağından fırladı ve “ne oluyor hangi saygısız bu saate beni uyandırmaya cüret ediyor” diye gürledi. Omni Tosun’a “dostum umarım bulduğun adada hazine çıkar yoksa işimiz çok zor” dedi. Tosun hemen ayağa fırladı ve Kaptan Jack in boynuna sarıldı “ne bulduğumu duyduğunda beni kesinlikle affedeceksin Kaptan”. Kaptan Jack’in kısık gözleri birden ceviz kadar büyüdü “ada’yı mı buldun ama nasıl??” diyerek şaşkın şaşkın Tosun a baktı. Tosun gayet kendinden emin “size yemek yedikten sonra kafamın çalışacağını söylemiştim değil mi?” dedi.
Kaptan Jack kalk borusunu çaldı ve tüm korsanlar saniyeler içinde güvertede yerini aldı. Kaptan yelken foraaa diye bağırdı. Omni dünyanın bir ucundan-Amerika-dan tekrar Türkiye’ye Ayvalık’taki çiçek adasına gemi ile günlerce haftalarca sürecek bir yolculuğa çıkmak üzere olduklarını anladı ve tüm gücünü kullanarak gemiyi çiçek adasının 3 mil açığına ışınladı. Sonrada tüm mürettebatla Tosun’u adaya ışınladı. Biranda kendilerini adada bulan Kaptan Jack ve korsanlar “Yüce Poseidon neler oluyor” diye bağırarak panik halinde kaçışmaya başladılar. Onları toplamak Hoptirik’e düştü.
Hoptirik tüm mürettabatı topladığında, Tosun da haritayı yere koyarak adanın üzerindeki diğer ipuçlarını araştırmaya başladı. 2. ve 3. ağacın tam ortasında uzun bir burun şekli çizilmişti. Omni “işte bu çok kolay” dedi “ burunda bir şifre. Çiçek adası şekil olarak, bir çiçekten çok denizatına benziyor ve denizatının burnuna gidersek en uçta 5 ağaç bulacağız buna eminim” dedi.


“İşte takım çalışması diye buna denir” diyen Tosun Omni nin sırtına sol elini çaktı. İki arkadaş haritayı çözmenin mutluluğunu yaşaya dursun, Kaptan Jack ve korsanlar sırra kadem basmışlardı. Tosun, Kaptan Jack ve korsanların kendilerini atlatarak hazineye doğru yol aldığını anlamış ve çok üzülmüştü. OMNİ arkadaşını teselli etti “merak etme ben yanında oldum sürece hiç kimse bizden daha hızlı hareket edemez” dedi ve Tosun’un elini tuttuğu gibi adanın burun kısmına ışınlandı. Hemen 2. ve 3. ağacın yanına koştular. Hoptirik bir matkap gibi son sürat dönerek toprağı deldi ve sandığa ulaştı. Karşılarında ceviz ağacından yapılmış son derece sağlam bir sandık duruyordu. Tosun içindekileri hayal edince resmen kendinden geçti, şu anda dünyanın en zengin insanı olmasına ramak kalmıştı. Sandığı yukarı çektiler ve kapağını büyük bir gürültü ile açtılar. Gerçekten de sandığın içinde bir hazine vardı, belki 1000 yaşında olan el yazmaları ve ceylan derisi kitaplar, mis gibi papirüs kokuları sandığın içinden yükseliyordu. Hayalkırıklığına uğrayan Tosun geri çekildi o sırada Kaptan Jack ve korsanlarda yanlarına gelmişti. Gözleri altın altın parlayan Kaptan Jack sandığın sadece kitap ve el yazması ile dolu olduğunu görünce tekmeler atıp bir ağız dolusu sövmeye başladı. Sonrada korsanlarını toplayıp gemiye dönmeye karar verdi. Sandık öylece ortada kalmıştı. Omni bu kadar değerli bir hazineyi tekrar gömmek istemiyordu eğer Tosun izin verirse onu yanında Neptün’e götürmeye karar verdi. Tosun arkadaşının bu isteğini memnuniyetle karşıladı en azından çektikleri bu zahmet birini mutlu etmişti. Artık dünya turunun da, sonunun geldiğini anlayan Tosun, OMNİ’nin elini tuttu ve kendisini eve ışınlamasına izin verdi. Tosun gözlerin açtığında kendini yatağında buldu ama yanında OMNİ yoktu, ayrıca kendini hiç dünya turundan gelmiş gibi yorgun falan hissetmiyordu. Yoksa tüm bunlar rüya mıydı? Yataktan kalktı aşağıya indi mutfaktan gelen sesleri duyunca halasının kahvaltı hazırladığını anladı ona günaydın demek için mutfağa girdi. Halası onu görünce acı bir çığlık attı “Aman Allah’ım başına ne oldu düştün mü yoksa” Tosun elini alnına götürdü ve plastik vericinin halen orada olduğunu anladı, gülümsedi, “hem de ne düştüm, alice bile “tavşan deliğine” benim gibi düşmemiştir” diye içinden geçirerek kıkırdadı.

Omni ise dünyadan alabildiği tek şey olan sandıkla birlikte Neptün’deydi. Babasına yaşadığı maceraları bir bir anlattıktan ve babasının dünyada edindiği deneyimleri bir bir dinledikten sonra, sandığı ailesine gösterdi. Birlikte kitap ve el yazmalarını birer mücevhermiş gibi sandıktan çıkardılar, her bir sayfasını özenle temizlediler, içindeki bilgileri okumaya başladılar. Bu belgelerde, binlerce yıl önce hiçbir teknoloji yokken, insanların evren, güneş, yıldızlar hakkındaki teorilerini buldular. Din, Tanrı, inanç sisteminden felsefeye, edebiyattan, tıbba bir sürü bilgi vardı içinde. Sandık bir zaman makinesi gibiydi, OMNİ ve ailesini binlerce yıllık bir yolculuğa çıkarmıştı. Kendilerini kitaplara kaptıran aileyi tekrar bulundukları zamana döndüren, dedesinin bulduğu bir kitabı ters çevirmesi ile içinden dökülenlerin şangırtısı oldu. Kitap 5 ansiklopedi kalınlığındaydı ancak kitap görüntüsünün altında aslında bir kutuydu. İçi sayfalara dolu değildi, onun yerine inciler altınlar ve elmaslar vardı. Meğer Omni, Tosun un aradığı hazineyi yanında getirmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder